Karaman Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren köklü bir firma, yaklaşık dört aydır işçilerine maaş ödemiyor. Bugün, fabrikanın önünde toplanan işçiler, sessizliğin içinde yüksek sesle soruyor: “Alın terimiz nerede?” Ancak firma yetkilileri, maaş sorununun gölgesinde yıkıcı bir sessizlikle karşılık veriyor. Bu sessizlik, yalnızca ahlaki bir çöküşü değil, aynı zamanda hukuki ve toplumsal sorumlulukların da ihmal edildiğini gösteriyor.
İş Kanunu ve Adil Ücret İlkesi
İş Kanunu’nun 32. maddesi, maaş, prim, ikramiye ve benzeri tüm hakların en geç ayda bir ödenmesi gerektiğini açıkça belirtir. Ücret ödemelerinin gecikmesi veya yapılmaması durumunda, işçinin çalışma hakkından çekilme ve hatta iş sözleşmesini haklı nedenle feshetme hakkı doğar. Böyle durumlarda, kıdem tazminatı gibi haklar da devreye girer. Bu durum, sadece iş hukuku normlarına aykırılık olarak değil, aynı zamanda Anayasa’nın 55. maddesiyle güvence altına alınan “adil ücret” ilkesine de saldırıdır.
Sosyal Devletin ve Hukukun Sınavı
Emek, sosyal devletin temel dayanağıdır. Devletin asıl görevi, işçiyi korumak ve haklarını güvence altına almaktır. Ne var ki Karaman’daki bu örnek, sosyal devlet ilkesinin ne kadar yetersiz uygulandığını gözler önüne seriyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ALO 170 hattı ve CİMER gibi mekanizmalarıyla durumun müdahaleye açık olduğunu bilsek de, uygulamada yaşanan bürokratik engeller ve yetersiz denetimler, işçilerin mağduriyetini artırıyor. Üstelik, işverenin iflas etmesi durumunda devreye giren Ücret Garanti Fonu’nun bile uzun süreçler ve karmaşık prosedürler gerektirdiği unutulmamalıdır.
Sendikaların, Sivil Toplumun ve Siyasilerin Sessizliği
Ne var ki asıl çarpıcı olan, Karaman’daki işçi sendikalarının, sivil toplum örgütlerinin ve siyasilerin konuya olan ilgisizliği. Seçim dönemlerinde oy peşinde koşan siyasiler, bu tür temel sorunları gündeme getirmektense sessiz kalmayı tercih ediyor. İşçilerin hak mücadelesi söz konusu olduğunda, örgütlenmiş toplumsal dayanışmanın ve siyasi duyarlılığın yetersizliği; adaletin ve insan onurunun ne durumda olduğunu acı bir şekilde gözler önüne seriyor.
Fabrika Sahipleri ile İşçilerin Arasındaki Büyük Uçurum
Daha da irdeleyelim: Fabrika sahipleri, sosyal medya hesaplarından zevk, sefa ve lüks yaşamlarının hikayelerini paylaşırken; emeğini alamayan işçiler, evlerine ekmek götürecek temel ihtiyaçları karşılayamaz halde. Tatil, seyahat ve lüks hayatın öne çıktığı bu tablo, işçi ile işveren arasındaki uçurumu ve adaletsizliğin boyutunu açıkça ortaya koyuyor. İşçinin teriyle elde ettiği emeğin, sahip olduğu haklarla buluşmaması, toplumsal adaletin ne kadar çarpık olduğunu kanıtlar nitelikte.
Bir Uyanış Çağrısı
Bugün Karaman’da yaşanan bu olay, sadece bir fabrikanın iç meselesi değildir. O, hukuk sistemimizin, sosyal devlet anlayışımızın ve vicdani refleksimizin sınavıdır. İşçilerin haklarını aradığı bu çağrıda, hepimizin üzerine düşen sorumluluk vardır; çünkü bugün susulan haksızlık, yarın kapımızı çalacak adaletsizliktir.
Bu makale, sadece Karaman’daki işçilerin sesi değil, ülkemizin dört bir yanındaki emekçilerin yaşadığı adaletsizliklere karşı ortak bir uyanışın, dayanışmanın ve mücadele ruhunun yeşermesi için bir çağrıdır. Artık, alın terimizin hakkını vermek ve insan onurunu korumak için, hep birlikte sesimizi yükseltmeliyiz.