Her sabah ve akşam üzeri okul çıkışı yol üzerinde Hatice teyze, evinin penceresinin demirinden tutunarak;
-" ekmek diye bağırırdı. Evin yanından gelip geçenler bazen ürperirlerdi. Günün üç vakti böyle geçerdi...
Yaşlı bir kadın olan Hatice teyze; komşularının ve etraftaki esnafların anlattıklarına göre;
"zengin bir aileden geliyormuş Hatice teyze. Fakir fukaraya ekmek vermiyormuş, yorgun bir misafire evinden su içirtmiyormuş... O kadar insanın bedduasını almış. Bazen evden kaçarak sokaklarda dinlendiği bile oluyormuş. Evlatları da işte son çare olarak pencereye telörgü yaptırmış ve kapıyı kilitlemişler. O günden bu güne kadar hep böyle yaşıyor. Gelen geçen vatandaşlar, akşam üzeri yada günün belirli vakitlerinde evlerine ekmek götürenler bir ekmeği de ona veriyorlardı, ama o ekmeği yemiyordu, alıp bir kenara bırakıyordu. Yetmezmiş gibi tekrardan pencere demirinden tutunup yine "ekmek-ekmek"diye bağırmaya başlıyordu...
Eşinden dul maaşı alıyormuş
8 aydır gülen, şaka yapan Hatice teyze gitmiş, yerine suskun düşünceli Hatice teyze gelmişti...
Birgün çarşıda yemek yerken aklıma o teyze geldi! Bir yemek siparişi verdim, Hatice teyze yesin karnını doyursun diye...
Zilini çaldım 75 yaşındaki Teyze'nin, yavaş yavaş gelerek;,
-"Kim o" dedi.
-Ben Mustafa, Teyze dedim ,
Ne istiyorsun?
"Seni tanıyamadım be evladım kimsin, kimlerdensin;"
Senin için yemek getirdim, sıcak sıcak yersin için ısınır yoksa, hasta olacaksın.
İçeriye baktım. Oturma odası karanlıktı ışıgı açtım, odanın içi leş gibi kokuyor nem kaplanmış duvarlar dökülüyordu.
-Hatice teyze,burada yaşayamazsın! Yaşadığın yer çöplük halinde, hasta olursun ölür kalırsın kimsenin ruhu bile duymaz...
Eve geri döndüğümde yapmam gereken ilk iş Hatice teyze için neler yapabileceğimi düşünmek oldu. Onu o çöplüğün arasında bırakamazdım, ona sormadan da kendi kafama göre bir iş yapmamalıydım. İki üç gündür bendeki durgun ve düşünceli olduğumu hisseden annem;
-oğul! Sende bir hâyr var, ben bilirim. Sendeki bu hal hiç iyiye işaret değil. Ne oldu, anlatmayacakmısın anana!
-yok birşey anne, gerçekten;sadece aklımı kurcalayan bir sorun var.
-senin annenim, ben de bilmek isterim.
-Günün belirli saatlerinde evle okul arasında, anayol kenarındaki bir evde teyzenin biri pencere demirinden tutunarak "ekmek, ekmek" diye bağırıyor. Onu düşünüyorum, bu durgunluğum ondan.
Ben de gördüm onu. Onun evinin karşısında oturan bir ahbabımdan öğrendiğime göre; "zengin bir aileden geliyormuş. 0 kadar insanın bedduasını almış, en sonunda da geldiği nokta bu olmuş. Bir söz vardır bilirmisin?
" Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var"
Ben de üzülüyorum ama, ne gelir elden...
Bir oğlum ve bir kızım var. Burada değiller. Başka şehirdeler. İkisi de çalışıyor. Araba alacaklarmış. Bana KREDİ ÇEKTİRDİLER. Kalan para ancak kiraya elektrik ve suya gidiyor. Üç beş kuruş ya kalıyor ya kalmıyor elimde. Ben de ekmek isteyemedim. Kol kırılır yen içinde kalır. Böyle biliriz, üç yıl böyle idare edeceğim, kimseye söyleme, Emi" dedi. Ama nankör evlatları Hatice Teyze'nin aylığınada el koymuşlardı. Krediyi çektirdikleri yetmezmiş gibi, bir de yalan söylemişlerdi teyzeye...
Bu sefer benim gözlerim yaşardı.
Eve geldiğinizde hıçkıra hıçkıra ağladığınız oldu mu derseniz; "evet, ben ağladım"
Annem şaşırarak; "Ne oldu oğlum biri bir şey mi söyledi?" dedi. Olanı anneme anlattım, O da çok üzüldü.
O gün, "Böyle vicdansız evlat olmayacağım anneciğim" dedim...
Birkaç gündür Teyze'nin sesi çıkmıyordu. Merak ettim evine ziyaretine gittim.
Meğer bu Hatice Teyze'yi son ziyaretimmiş. İki gün sonra vefat etti...
Ölümünün ardından Hatice teyzenin evinin kapısını, merhametsiz çocukları belediyenin ısrarı üzerine açmış ve belediye ekipleri "şoook