Hikayeme nasıl başlangıç yapabilirim diye düşünürken; yaşamış olduğum zorlukları, yüreğimde birikmiş olan hislerimi ve kendime olan güvenimi hiçbir zaman kaybetmeme inancı geldi aklıma. Çevremdeki engelli arkadaşlarımı ve annelerini ve yaşam süreci içinde karşı karşıya kaldığım, Engelli insanlara toplumun bakış açısını düşündüm. Bu süreçte bizlerin yanından ayrılmayan annelerimizin yaşamış oldukları duygulara de yer vermek istedim... Benimde herkes gibi bir sorunum vardı, ama benim sorunum daha ciddiydi. Yürüme yeteneğini yavaş yavaş kaybediyordum. Bunu bende fark etmemiştim. Okuldaki öğretmenlerimden birisi fark etmiş olacak ki; yanıma gelerek uyardı beni. Hiç kimse dikkate almıyordu beni. O zorluklara katlanarak okulumu bitirip liseden mezun oldum...
Zaman ilerledikçe rahatsızlığımdan dolayı birkaç hastalık faktörü etkisini yavaş yavaş göstermeye başlamıştı. Daha sonraları, internette benim rahatsızlığım olan "Friedrich ataxia" üzerine bir araştırma yaptım ve edindiğim bilgiler beni hüsrana uğratmıştı. Araştırmalarımda şu bilgi gözüme ilişti: ” Gündelik egzersiz hareketlerini hayatınızdan çıkarmayın". Bu zaman zarfında arkadaş çevresi olsun, öğretmenlerim olsun; aşağılayıcı ve dışlanmışlık hissi göstermediler ve hâlâ da aynı saygı- sevgi çerçevesinde devam ediyoruz. Tam 14 yıldır Özel Rehabilitasyon Merkezlerinde fizik tedavi eğitimleri aldım ama, hiçbiri hastalığımın seyrini değiştirmemde bana yardımcı olamadılar. Tek yol vardı; ”Bu hastalığı kabullenmek"... Şimdi bende bunu yapıyorum. Beni üzüntüye sokabilecek davranışlardan uzak durmayı tercih ettim. Beni mutlu edebilecek, anlamlı çalışmalarla adamıştım kendimi. Bir kitapta okumuştum; ” Stres altındaki bir kişi kendini mutlu edecek uğraşlarla ilgilenmezse, kendini başarısız hissedecek ve ileriye bakış açısını körelterek ve mutsuzluğa mahkûm olacaktır." Bu bilgiyi unutmadım hiçbir zaman...
Bu hâlime üzülerek bakarken, Rabbimin imtihanı olan bedeni rahatsızlığımda her daim olumlu yönlerini görmeye çalıştıkça kendimi daha mutlu hissettim, çünkü benim durumumdan daha kötüleri de vardı. Ta ki; birçok engelli ve aileleri ile tanışana dek... O çok özel insanların kendilerine özgü hikayeleri vardı. Onlar benim hikayeme dokunuş yaptı ben de onlarınkine. Her biri doğuştan ya da benim gibi sonradan birer engelli... Kimisi ortopedik, kimisi fiziksel, kimisi de görme ve konuşma engelli. Görme ve ortopedik engelli arkadaşlarım, çarşı içinde sarı işaretli yollarda yürürken ne zorluk yaşadıklarını dile getirmişlerdi. Engelli anneleri kendi aralarında fısıldaşırken kulak misafiri olmuştum. " Bizim çocuklarımız engelli değildir; asıl engel, kendini bilmez duyarsız insanlardır".…. Arkadaşım Ebrar yaşadıklarını şöyle özetliyor: " Ben engelli diye bir kavram olduğunu düşünmüyorum. İnsanların bu düşünceyle sadece yardım ettiğini görüyorum, bence engel diye birşey yok. Asıl engelli olanlar; toplum içinde yaşayan duyarsız insanlar... İstediğimiz her şeyi yapabiliriz. Çalışmak istersek çalışabiliyoruz, kamu kurumlarında ve diğer işlerde %3 engelli istihdamı var. Sadece dışarı çıktığımda, gelişmemiş şehirlerde bazı eksiklikler olduğunu fark edebiliyorum. Mesela; engellilerin hayatını kolaylaştırmak için, kaldırımlara sarı çizgiler ve kabartılmış şeritler yapıldı. Ne yazık ki; empati yeteneği ve düşünsel yetisi zayıf olan esnaflar teşhir amaçlı ticari ürünlerini koymaktalar ya da herhangi bir nesne ile işgal etmektedirler. Engelliler için kullanılan rampanın iniş çıkışları maalesef araçlarını uygunsuzca park eden insanlardan rahat hareket edemiyorum... Bu yüzden; senin elinden birşey gelmez diyenlere inat, azimle ve kararlılıkla yoluma devam ediyorum...”
Bir engelli kardeşlerimizin Annesi ise yaşadıkları sıkıntıyı maddeler halinde şöyle özetliyor; "Biz Engelli aileleri çocuklarımız ile dışarı çıkıp stres atmak, sosyalleşmek, alışveriş yapmak ve hoş vakit geçirmek için çıkarız... - Lütfen! bizleri gördüğünüz zaman, uzaydan gelmişiz gibi bakmayınız ve bizi sorularınızla rahatsız etmeyiniz. - Davranış problemlerini görmezden geliniz... - Abartmayın,acımayın bize, saçma sapan tavsiyelerde bulunduğunuz zaman hem çocuğumuz üzülüyor hem de biž üzülüyoruz. - Ağlama ya da gülme krizine girebilir, bağırabilir, öfke nöbeti geçirebilir. Bu konularda yardımcı olmak yerine kaçmayı denemeyiniz. - Sosyal yaşam alanlarının sadece size ait olduğunu mu sanıyorsunuz? - Destek olmuyorsunuz! Bari yaşamımıza engel olmayın..." Bir başka engelli arkadaşlarımızın Annesi ise yaşadığı olayları şöyle özetliyor: " Görme engelli yolu, yani kaldırım üzerindeki sarı çizgi... Bu çizginin ne işe yaradığını hâlâ pek çok insan bilmiyor. Daima diyorum ve diyeceğim; eğitim ilk önce ailede ve okulda başlar. Aileler bilinçli olsa Engelliler bu kadar engellennmez, okullar da haftada bir ders konusu olarak işlense bu... bir nebze bizlerin hâlinden anlayabilirler. Sadece yürüyen ve koşanların bu dünyada yaşamadığını, Engellilerin de olduğu öğretilse... Kör olan gözler değil, gönülgözünüz...” Bu yazmış olduklarım, gerçek bir hayat hikâyesinden ibarettir. Toplumun bakış açısını hiçe saydılar okuyamazsın, çalışamazsın dediler ama, pes etmediler...
Düşünseler ki; sağlıklı yaşayan her insan birer Engelli adayıdır, kimin ne zaman ne olacağını bilemeyiz. İnsan ne zaman kaybeder?
Vazgeçtiği zaman, yani pes ettiği zaman...