Bir yaz günü arkadaşlarla birlikte çarşıda oturmuş çay içerken, Dış Ülkelerden bayram tatili için gelen çocukluk arkadaşım yanıma geldi ve arkadaşlarımdan müsade isteyerek beni ailecek oturdukları masaya davet etti... Bir yandan kahvemizi yudumlarken diğer yandan da eşi ve çocukları ile tanışma fırsatı bulmuştum. Tanışma faslı bittikten sonra, çocukluk anılarımızın en güzel karelerinden bahsediyorduk birbirimize. Ailemin başına gelen talihsiz olaylardan duyduğu üzüntüsünü dile getirdi ve hayatın bir kanunu olduğunu, bizlerin de gideceği yer kara topraktır diye konuştu... Mazide bırakmış olduğumuz anılardan söz ediyordu. Kahvenin biri bitip biri geliyordu, sohbetimiz iyiden iyiye koyulaşmıştı anlayacağınız. Çocukluğumuzdan bugüne kadar yaşanmış anılarını tozlu yapraklarını usul usul karıştırıyorduk... "Çocukken kış aylarında bir tepeden kayardık. Bizlerin mutluluğuna gölge düşüren bir adam vardı, o adam her sabah soba kovasını kaydığımız yere boşaltır bizde inadına yeniden kayılacak bir yer bulurduk” diye sürdürüyordu konuşmasını... " Bir zamanlar çiftçilikle uğraşıyordunuz" değil mi? diye bir soru yöneltmişti. "Evet" dedim. Çocukluğumuzda benden 4 yaş büyük abimin, çocukların misketlerini (bilyelerini) ütüp; onlara bilye karşılığı, büyükbaş hayvanların ihtiyacı olan saman çuvallamasını önerirdi. " Çocukluğumuzda mahallemizde top oynayabildiğimiz küçük bir alanımız vardı, bir tarafı sığır dışkılarıyla karışık. Ulen Mustafa, biz o günlerde ne kadar çok mutluyduk hiç birşey den şikayet etmezdik. İkindi oldumu herkes toplanır (genci- yaşlısı) akşama kadar top peşinde koşuştururduk şimdi nerdeee" dedi... -Neden gurbeti istediğini? sordum. " Ah Mustafa'm bunu ben mi istedim sanıyorsun? Hayat şartları bunu gerektirdi; neden diye sorma. Eğer soracak olursan; daha iyi bir yaşam tarzı, çocuklar için iyi bir eğitim ve sevdiklerim için daha iyi bir gelecek kurmak... İşte hepsi bundan ibaret"... inanır mısın Mustafa" şu okunan Ezan sesine bile hasret kaldım". Sonra buğulu gözleriyle konuşmasına devam etti... ” İstermiydim ailemden, arkadaşlarımdan, sevdiklerimden ayrı kalmayı. Her sene gurbetten izne geldiğimde, vatan toprağını öpüyorum., Bu ne demek bilirmisin? Sınır kapısından Türkiye’ye ilk giriş yaptığım dönemlerde, sınır kapısında abdest alıp namaza durdum, dua ettim; sevdiklerimden beni ayırma Allah'ım uzak yolları yakın et, sevenleri ayırma YA RAB... diye ettiğim dualarım oldu. Her bir köşesi cennet Türkiye'min taşına, toprağına, akan suyuna, birbirinden güzel manzaralarını özledim. Gurbet denen yer elimizi ayağımızı bağladı. Aşılmaz dağlar, bitmek bilmeyen upuzun yollar. Yakında kısmet olursa Allah izin verirse temelli dönüş yapacağız. Gurbet elde yalnızlık çok kötü. Hastalandığında bir sıcak çorba getirip içiren de yok. Gözümde tüter oldu artık memleketimin havası...
Gurbetten dönerken uzaklardan şanlı bayrağımızın dalgalandığını görmek var ya"... o sırada gözleri doluyor. Orhan Veli Kanık’ın dediği gibi: " Gurbet elde akşam vakitleri, birde hasretlik oldumu serde... Sevdiklerin başka yerde, sen başka yerde...12/01/2022l