Size suyun kaynağı gibi temiz bir yerden bahsedeceğim... O yerde yaşayan insanların güzelliklerinden...
Karaman belediyesi Kent konseyi bünyesinde yer alan Gönülgözü Engelli dinlenme evinden. Birini yargılamadan önce unutma ki, herkesin neden böyle olduğunu açıklayacak bir hikâyesi vardır ama, onların hikayeleri bambaşka... Ben buradaki insanların hikâyelerine dokundum, onlar da benim hikâyeme...
Karşısındaki kişiyi, duyguların yolunu izleyerek tanımaya çalışırlar. Belki de onlara karşı duygularımın çok saf olduğunu düşündükleri için beni aralarına almışlardır. Bende şükranlarımı onlara karşı birşeyler vererek sağlamaya çalışıyorum.
Mesela; matematiği iyi olmayan arkadaşlara ödevlerinde yardımcı olmaya çalışıyordum. Dertlerine ortak oldum, dinledim, önerilerde bulundum. Kimseyi ayırt etmeden, kucak açtım sarıldım. Ne de güzel söylemiş Mevlana Celaleddin Rumi; " Gel, gel, ne olursan ol yine gel. İster kâfir, ister mecûsi, ister puta tapan ol, yine gel...” Sarılın sevdiklerinize, sarılın arkadaşlarınıza. Sarılmak neden güzeldir bilir misiniz? Çünkü sağ tarafımızda yoktur ve orası daima boştur...
Sarılınca, sağ yanını onların kalbi dolduracaktır...
Eğer ki; herkesi mutlu ediyorsa bu sarılmak, neden sarılmayasınız ki... Burada asıl önemli olan duygularınız, saf duygular... Dünya üzerindeki her insan farklı yaşantılara sahip olsa bile, hayatı boyunca aynı duyguları hisseder. Hepimiz üzüntü, sevinç, kızgınlık, korku gibi duyguları sayısız kez hissetmişizdir...
Bizim bu duyguları kendi içimizde hissedebiliyor olmamız aslında karşımızdaki kişileri anlayabileceğimizin göstergesidir. O nedenle kendi duygularımızı ne kadar iyi tanımlayabiliyor ve doğru ifade edebiliyorsak, karşımızdaki kişilerle empati kurabilmemiz de daha rahat gerçekleşir...
Onlarla iletişim haline geçtiğinizde, karşı duyduğunuz duygular eğer ki gerçekçi değilse hemen anlıyorlar. Arada sırada Gönülgözü'nde eğlenceler yapılıyor çünkü müziği ve oynamayı çok seviyorlar. Görme engelli arkadaşlarımızdan Yaşar Kondu; yanında getirmiş olduğu müzik ses sistemi ve darbukasıyla, onların eğlencelerine ortak olup doyumsuz bir gün geçirmelerini sağlıyor. Keşke dünyaya onların gözüyle görebilme olanağınız olsa, sizlerin yapabildiği sadece onlarla iletişim halinde olmak ve empati kurmak, konuşmak, dinlemek, anlamaya çalışmak, gülmek ve ağlamak...
Boya yapmayı çok seviyorlar, hele ki ahşap boyama... Onlar için bende mobilyacı arkadaşlardan parke buluyor boya ve fırça alıyordum. Sanki hepsi birer ressam olmuştu. Birbirinden güzel doğa manzaraları ve hayvanları çizmiş ve boyamışlardı.Onları mutlu görmek beni onlardan daha çok mutlu etti. Boyadıkları her tahtayı bana gösteriyorlardı ya da öğretmen arkadaşlardan birisine… Hatta bir gün “bu resmi neden yüzeyel boyadın” dedim. “Boyalar bitmesin” cevabı yüreğimi acıttı. “Bitsin ben yine alırım size” cevabım yüzlerinde gülümseyen çizgiler oluşturdu ve o çizgilerin sebebi olmak çok güzeldir...
Yürek yaşayarak bilenirmiş öğrendim... Bazen bir insanla tanışırsın, sonra ne kadar boş şeylere üzüldüğünü keşfedersin. Anlayacağınız, bu coğrafya bana bu kısa sürede çok şeyler öğretti. Varlığımın anlamını kavramama yardım eden gönüldaşlarım oldu. Sıcacık bakışlarıyla, masumane yanağına kondurulan hoşgeldin öpücüğü ya da " seni iyi edeceğiz ayağa kalkacaksın" diyen güzel yürekli insanlarla tanıştım...
Onları asla UNUTAMAM, unutmayacağım da...
O güzel yürekli insanlardan, birkaçından bahsetmek istiyorum sizlere...
Adı Kâmil nâmıdeğer araştırmacı; Karşısındaki insanı dinleyip tanımak yerine, internetten soy ağacını takip ederek tanımaya çalışıyor...
Bu yönüyle beni de şaşırtıyor. Bir diğer arkadaşımızın adı Ayhan namıdeğer Bacanak, bu lâkabı ona Ayşegül kardeşimiz takmıştı. En büyük hayali bir güldürü programında yer almak...
İnsanları mutlu etmeyi seviyor. Bir diğer arkadaşımız Nazif namıdeğer Müslüm Gürses... Lakabından da anlaşılacağı gibi, bu sanatçıya hayran kişiliğiyle ön plana çıkıyor.
Çok asabi ve sinirli.
Aldım onların sevgisini yüreğime oturttum, sıcacık oldum. Ruhumun duvarlarını yıktılar ve o duvarlardan yeni bir ben inşa ettiler. Herkesin bir hikayesi vardır ya bir zamanlar, benim de vardı...
Kimseye anlatmayı beceremediğim sustukça içimde büyüyen ve içime sığdıramadığım kırık bir hikâyem var... Kendi acısında yoğrulanlar anlayabilir beni. Bazı insanlar ise kendi hikayelerindeki mutluluğu bulmaya çabalayarak içine bakmayı akıl edemeyerek ömür tüketiyor. İçine bakmayı unutma! Rabbimiz, anne rahmine düştüğümüz andan itibaren bedenimize ruh üflerken; merhameti, vicdanı, sevgiyi ve bütün güzellikleri nakış nakış işlemiştir. Bize sadece onları keşfetmek düşer...
Bazı insanlar onları keşfeder ama bazıları ise daha keşfedememiştir çünkü kalpleri, zihinleri, gözleri o güzellikleri görmeyi daha başaramamıştır. Ruhları daimi uykuda kalmıştır. Biliyorum ki, bakmak hayattaki en zor şeylerden biridir eğer ki sevmeyi bilmiyorsanız hiçbir güzelliği göremezsiniz. Çünkü sevgi olmadan güzellik var olamaz. Kalbiniz ve zihniniz sevginin ne olduğunu bildiği zaman güzellik vardır. Kalpleri engelli olanların vay haline...
Rabbimizin biz kullarına bahşettiği o rengarenk gözlerle, etrafa bakarak herşeyin nasıl mükemmel olduğunu gözlemleyebilirsiniz. Biraz olsun düşünecek olursanız; sizler gibi etrafındaki güzellikleri göremeyen, dokunamayan ve hissedemeyen insanlar da var. Uzatılan eli tutamayan, içinden koşmak-yürümek gelirken bir adım dahi atamayan, aynadaki yansımasını bile göremeyen, herşeyin farkında olup da konuşamayan insanlarda var bu yaşamda... Bu olağanüstü yaratıcı, biz kullarını mükemmel bir şekilde yaratmıştır. Bazı insanları da özel olarak yaratmıştır, onların özelliği kalplerinin saflığı ve güzelliğidir...
Sizleri seviyorum Kader arkadaşlarım ve bana her konuda desteklerini esirgemeyen hocalarım: Filiz hocam, Sezen hocam, Ebru hocam ve Gizem hocam ve gönül elçilerimiz, bizlerden yardımlarını esirgemeyen; Şifa Çelik Karaulu, Nazan Küçük, Melike hanım ve kitap okuyarak kendimi geliştirmemde, bilgilerini benimle paylaşan Edebiyatçı yazar Elif Kaymazlı ve ismini sayamadığım güzel yürekli insanlar... Sizleri çok seviyorum hiçbir zaman da unutmayacağım...