Birçok insanın özlediği yaşamları ve keşke zamanı durdurabilsem dedikleri anlar vardır... Benim de özlemiyle yanıp tutuştuğum, "keşke" geri dönebilsem dediğim anlarım oldu. 2019 yılında Çin'in Whan kentinde bir araştırma laboratuvarında kaza ile ortaya çıkan Covit 19 Corana virüs mikrobu Dünyanın dört bir yanında milyonlarca insanın ölümüne neden olurken, yeni yeni varyantlara ayrılarak (üreyerek) kim bilir taa kaç can (insan) hayatını kaybedecek...
Dünya bir taraftan virüs salgınıyla boğuşurken diğer yandan da ekonomik savaşla mücadele ediyor. Ülkemiz sağlık sisteminde zayıf olmasına rağmen, virüse karşı sağlık çalışanlarımız ellerinden gelen her türlü çabayı göstermeye devam ediyorlar, tüm Dünyaya örnek olacak bir mücadele...
Dünya Ülkeleri kısıtlama ikilemi yaşıyor şu anda. Vaka sayılarındaki düşüş sebebiyle kısıtlamalarda biraz olsun gevşeme oluşturuluyor. İnsanlar bu yüzden, rahatlama evresine kapılarak kuralları unutup hiçe sayarak kendilerini kısır döngünün içine bırakıyorlar. Bu nedenle Dünya Ülkeleri arasında virüs salgınına karşı daha sert kısıtlamalar alma durumu söz konusu. Tam kapanma 15 günlük; bu veriler daha sonraki günlerde virüs salgınının seyrine bağlı...
Ülkemizde bir yandan virüs salgını bir de orman yangınların da önlem alınmadığı için çok şey kaybettik. Bir taraftan da doğal afetlerle itfaiyecilerin, AFAD ve UMKE ekiplerinin mücadelesi takdire şayan bir güç olduğunu tüm dünyaya göstermiş oldu. Bu yakılan araziler emlakçılar için adeta bir istimlak alanı olmuştur. Zenginler için villalar yapıldı. Neden mi? Zengin insanlar öldükten sonra, yeni kuşaklara daha rahat bir yaşam alanı, rahat bir huzur ortamı olsun istediler... Ama bir şeyi unuttular; kendilerinden sonra gelecek nesillerin betonarme bir yapıya değil de oksijen'e ihtiyacı olduklarını... İnsanlar doğayı hayvanların barınma merkezi olarak değil, kendi evi olarak görmelidir. Ülkemiz topraklarında eski medeniyetlere ait kalıntılar bulunmuştur... Güzel Ülkem Türkiye'm birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olduğunu bilincindeyiz ve Güzel Ülkem Türkiye Cumhuriyeti topraklarından tarih fışkırmaya devam edecektir... Dünya gündemi ve Ülkemiz virüs salgınıyla çalkalanırken, sizleri zaman makinesi ile çocukluğumuzun geçtiği sokaklara, tarih kokan topraklara (fışkıran) götürmek isterim birazda... Hey gidi çocukluğumuz heyy, o eski zamanlarda tozlu yollarını özlüyorum sokağımızın. Komşuluk ilişkilerini, imece usulü yardımlaşmalarını özledim. Okul yollarında siyah önlük giyen öğrencilerdik biz. Milli bayramlarda bando eşliğinde yürüyüş yapan nesillerdik biz. Sımsıcak evlerin, karanlık sokakların çocuklarıydık... O zamanlar da su tankerinin gelmesiyle birlikte evlerimize su taşıyan nesillerdik biz... Akşamları namaz kılındıktan sonra evlerimize girmeyip oyun oynayan nesillerdik biz... Öğle molalarında okulların kantininde ya da bakkallarda, çimen ekmek, yumurta ekmek yiyen üstüne buzlu bicibici tatlısı ve soğuk limonatasını içen nesillerdik biz... Kış aylarında sobanın fırınında, patates soğan pişirip şebit (lavaş) ekmeğinin arasına sıkıp yiyen... Annelerimizin bizler için sobanın fırınında, yumurtalı çörek yaparak doyurduğu nesillerdik biz... Çocukluğumu yaşadığım memleketimde eskilerde kayalardan yapılan içinde kimsenin yaşamadığı, insanlar tarafından terk edilmiş tarih kokan yapılara tanıklık eden nesildik biz. Eskiden dügünlerimiz çok şatafatlı geçerdi bizim. Geleneğimize göre; damat ve geline takı takmak için, ne kadar para ve ne kadar ziynet eşyası toplandığı orada bulunan insanlara duyurulurdu. Düğünlerde masaya 3 kere yastıkla vurmak, etrafa kolanya dağıtmak ve şeker dağıtmak... O zamanları yaşamış nesillerdik biz... ...
Sıcacıktı eski yaşamlar, eski evler.
Sokak duvarlarına, terk edilmiş evlere sinmiştir sevgiler... Zaman herşeyi yorar ya, gün gelir herşey yıpranır gider... Ama, geçmiş zamanlarımız hiç şikayet etmeden saklarlar anılarımızı...
Anılar en değerli arşivimizdir güzel insan sevgiler