Çıkarı olmadığında herkesin sustuğu, adalet için şahitlik yapmaktan korktuğu bir ortamda, kimse adil bir dünya beklemesin.
Çıkarına, kişisel bekasına zarar geleceği için susanlar, sözü eğip bükenler, doğruyu söylemeyenler, yazmayanlar sonra bir gün adalete muhtaç olduğunda, adaletin tecelli etmesini beklemesin.
Zengine, güçlüye, kudretliye karşı adaleti savunamayan, susan, örten, adaletten uzaklaşan kim varsa, bir gün kendisine de adaletin lazım olacağını ve o gün kimsenin adaletten yana şahitlik yapmayacağını bilmeli.
Sivil toplum örgütlerinin temel özelliklerinden birisi, haksızlıklara karşı muhalif olmak, haklıdan ve ezilenden yana tavır koymaktır. Sivil toplum örgütü temsilciliği; kendinden başka kimseyi düşünmeyen insanların işi değildir. İktidarların bal kaynaklarına parmak daldırmak hevesinde olanlar temsil ettiği insanların hak ve menfaatlerini savunamazlar.
Elbette savunanlar vardır ve onlar bu kategori dışındadırlar.
Ama, maalesef sayıları çok az!
24 Temmuz 2019 tarihinde Facebook hesabımdan şu cümleleri paylaşmıştım. '' 31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimler sonrasında bazı belediyelerdeki iş güvencesinin bütün yönleriyle ihlal edilmesi sonucunu doğuran, kamu çalışanlarına yönelik işten çıkarma, görevden alma, sözleşmesini sona erdirme, sürgün, geçici görevlendirme ve görev tanımlarına aykırı faaliyetlerde bulunmaya zorlama şeklindeki haksız ve hukuksuz kararlara ve uygulamalara karşı yetkilileri göreve, sendikaları ve kamuoyunu tepki göstermeye davet ediyoruz. El değiştiren bazı belediyelerdeki baskı süreci, söz konusu belediyeleri kazanan partilerin seçim öncesinde demokrasi ve özgürlük çağrılarındaki samimiyeti, hassasiyeti ve ahlakı bir kez daha sorgulama ihtiyacı doğurmuştur. Seçim sonrasında alelacele yapılan mobbing ve baskılar, öyle gösteriyor ki; emeği ve ekmeği ideolojik saplantılara, emekçiyi ve alın terini bu saplantıların hegemonyası altına almaya dönüştürmektedir. Temel hak ve özgürlükler kapsamında Anayasa ve 4688 sayılı Kanun ve uluslararası sözleşmeler tarafından teminat altına alınan sendika ve sendikal örgütlenme hakkı; yapılan tehdit, şantaj, ideolojik sendikal baskı ve iş zorbalığa, ihlallere karşı Memur-Sen ve Hak- iş' i göreve çağırıyorum. Göstermelik gıyabi cenaze namazı kılmakla, israil'e, amerika'ya kafa tutmakla sendikacılık olmuyor.''
Ve bugün aynı cümlelerim ile aynı görüşlerimi tekrarlıyorum.
Var mı itirazı olan?