AK Parti kadrolarının ve üst aklının kendini kaptırdığı vurdumduymazlık, şımarıklık, kibir ve seçim bölgelerine halkın ve tabanın tepkilerine rağmen yanlış adaylarla seçime girmeleri, kongre yapmadan atandıkları teşkilatlar başta olmak üzere onca yanlışlar nedeniyle tabanın ve toplumun sabır taşının haklı olarak çatlamak üzere olduğunu aylardır söylememize rağmen bir Allah'ın kulu dönüp bakmadı, ciddiye almadı ve gereğini yapmak gibi bir hamlede de bulunmadı.
Şimdi gördüler tabanın ne denli öfke içinde kıvrandığını. Gördüler ama halen anladıklarını sanmıyorum.
O nedenle oh oldu, iyi oldu, bu şiddetli tokat iyi oldu diyemiyorum. Çünkü üzülüyorum. Kendimi teselli etmek için inşallah hayroldu diyorum.
Karaman’da büyük bir farkla kaybedilmesine üzüldüm doğrusu. Üzüldüm en çok ta atama ile getirilen il teşkilatlatının basiretsizliğine üzüldüm. 3 dönem Karaman milletvekilliği yapmış Mevlüt Akgün'ün hezimete uğratılmasına üzüldüm. AK Parti Karaman Teşkilatına, Karaman Belediye Başkan adaylığı için iyi ya da kötü 9 aday adayı başvuru yapmış. Bu aday adayları içerisinde gerçekten kaliteli ve kazanabilecek adaylar vardı. Bu aday adaylarına ümit vermişsin, 2 ay oyalamışsın, aday isimleri açıklanacağı son gün, son dakika da bu 9 aday adayını hiçe sayıp aday adayı olmadığı halde yukarıda belirlediğin bir adayla seçime gir. Böyle yaparsan sonucuna da katlanacan. Kimse bu durumu hoş karşılamaz, elbette tepkiler olacak, küskünler olacak ve oldu da ve bu tepkiler seçime yansıdı ve AK Parti Karaman’da seçimi büyük farkla kaybetti.
Gerçek şu ki, Ak Parti Karaman'da aslında kaybetmezdi. Kaybetse bile bu kadar açık farkla kaybetmezdi. . 2019 yılında yapılan yanlışlardan ders almayan teşkilatın yanlış seçim stratejisi kaybetti, kaybettirildi. Teşkilat, kapı kapı gezmek, seçmenle birebir görüşmek yerine, oturdukları yerden, küskünlerle kucaklaşmak yerine, geçmiş dönemlerde teşkilatlarda yöneticilik yapmış, il başkanlığı yapmış kendi partili arkadaşlarını bile uzaklaştırarak, ayrıştırarak, suçlayarak pek çok partiliyi karşılarına aldılar. Rakiplerini küçümseyerek ucuz taktiklerle karşı tarafı suçlayıcı, karalayıcı argümanlarla seçim kazanmaya çalıştılar. Bu ucuz taktikler tutmayınca, rakiplerini mazlum durumuna düşürdüler. İzledikleri bu ucuz stratejileri ne halk nezdinde ne de tabanda kabul gördü. Ve AK Parti'li seçmeninin oylarının büyük çoğunluğu MHP'ye kaydı. Ve pek çok AK Partili seçmen de ya küstü sandığa gitmedi ya da MHP ve Yeniden Refaha verdi. Karaman'a oylarını artıranlar ise MHP ve Yeniden Refah Partisi ve küskünler ordusu oldu.
Kim aksini iddia ederse iftira eder, haksızlık eder.
"Zor oyunu bozar arkadaş"
Yıllarca Alternatifimiz yok diye toplumu kendilerine mahkum etmelerine sevindiler. Reisin gölgesinde seçim kazanmaya alıştılar, hep böyle gidecek zannettiler ama bu defa halk affetmedi ve tokatı vurdu.
Görüştüğüm pek çok AK Partili seçmen, aday ve teşkilata kızdık. Ekonomik duruma kızdık, tokadı hak ettiler, biz de oy vermedik ... diyorlar.
AK Parti tabanını ve seçmenini bu kadar kızdıranlar kim?
Neden böyle oldu?
Bu noktaya nasıl gelindi anlatmaya çalışalım;
AK Parti Karaman’da kaybetti bu kayıp Karaman Teşkilatının birçok yanlışı üzerinden değerlendirildi. Bu yanlışlardan en önemlisi aday belirlemede yapılan son dakika hamlesi yenilginin esas sebebini oluşturdu. Aday belirleme sürecinde yaşanan tartışmalara teşkilatın ileri gelenleri sebebiyet verirken aynı isimler, seçim sürecinde bu olumsuzluğu ortadan kaldırabilecek hamleler yapmak yerine aynı yanlışlarını sürdürdüler. İl Genel Meclisi adaylarını belirlerkende, belediye meclisi adaylarını belirlerken de aynı yanlışlara imza attılar ve pek çok partiliyi küstürdüler. Bu tartışmalı seçim süreci içerisinde larende.com sahibi ve merkez Arapoğlu camii imamı İskender Kayhan'ın Ayrancı’ya sürgün edilmesi, Karaman Belediyesi eski başkan yardımcılarından ve İl Özel İdaresinde personel şube müdürü olarak görev yapan Abdullah Bağırgan’ın görevden alınarak memur yapılması, bazı kamu görevlilerine alenen ya da aba altından gözdağı verilmesi ...
Parti içerisinde tartışmaların ayyuka çıktığı dönemde bile yapılan ayrımcılığın önüne set olmak yerine ateş olmayı yeğleyen başta AK Parti Karaman il başkanı olmak üzere teşkilat mensuplarının ne olursa olsun, kim küserse küssün, kim nereye giderse gitsin kazanıyoruz söylemleri bir işe yaramadı. Ayrıca, belediye başkan adayına iletilmek üzere dile getirilen ikazların bile adaya ulaştırmadan önünün kesilmesi ve teşkilatın yanlış yönlendirmeleri belediye başkan adayı Mevlüt Akgün’ün söylemlerine de yansıdı. Seçim kampanyaları gergin, tartışmalı ve atışmalı geçince, açıklanan projelerde halk tarafından kabul görmedi. O güzelim projeler tartışmalar arasından kayboldu. Akgün,’’Karaman’ı huzur ve yaşanabilir bir kent yapacağız ” ifadelerini kullansa da seçmene pek etki etmedi. Bu ve buna benzer ayrışmalar ve tartışmaların sandığa yansıması, seçimlerin belirleyici unsuru oldu. Ve seçmen bu olumsuzlukların müsebbiplerine sandıkta hesap sordu.
Seçim süreci boyunca yaşanan gerginlikler ve tartışmalar gölgesinde yapılan Karaman Belediye Başkanlığı seçiminin kazananı MHP Adayı Savaş Kalaycı oldu.
AK Parti Türkiye Geneli Neden Kaybetti?
Gazeteci Mehmet Ali Önel'in dediği gibi: CHP en zayıf zamanında Ak Parti’ye karşı zafer kazandı!
İmamoğlu sadece İstanbul’u kazanmadı, 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimi için önemli bir avantaj elde etti.
Bu noktaya nasıl gelindi anlatmaya çalışalım;
Ak Parti hatalar serisine devam ederek ANAP’laşma sürecine girmiş oldu.
Özal’ı bitiren yakın çevresiydi, Erdoğan da yakın çevresinin etkisi ile ciddi hatalar yapmaya başladı.
En temel konularda yüzü Batı’ya müzahir takım elbiseli Ak Partili kadınların etkisinde kaldı.
Erdoğan’ı etkileme gücü olan bu çevreler, kadın haklarını koruma adına aile kurumuna büyük zarar verdi.
Geleneksel Türk aile yapısı içindeki baba rolünü kanun gücü ile yok ettiler, kadınların yönetiminde yeni bir aile modeli inşa ettiler. Eşyanın tabiatına aykırı bu durum, aile içi şiddeti daha da körükledi.
Sosyal medyanın çekiciliği ve bir türlü rayına oturtulamayan batılı eğitim sistemi gençleri kendi değerlerine yabancılaştırdı.
Sonuçta kocasını takmayan kadın, babasını dinlemeyen çocuk, birliği bozulmuş bir aile yapısı ortaya çıktı. Sözün özü muhafazakar tabanını Erdoğan kendi eliyle dönüştürdü. Öyle ki Ak Partili ailelerin çocukları karşı mahalleye geçiş yaptı.
Mazlumun, mağdurun hamisi olan Erdoğan, yıllar içinde etrafını saran dalkavuklar yüzünden toplumun en alt tabakasını görmez, duymaz oldu.
Tabanın sesini yukarıya iletecek kadrolar, kendi varlık sebeplerini dalkavukluğa bağlayınca, zirve ile tabanın iletişimi kesildi.
Tabanla tavan arasında iletişimi sağlayacak bir başka kanal da bağımsız tarafsız medya olmalıydı. Ancak Erdoğan medyayı sistemden beslenen işadamları vasıtasıyla ve embedded gazeteciler eliyle tamamen etkisiz hale getirdi. O kanal da tıkandı.
Yakıcı toplumsal sorunlar biriktikçe birikti.
Masum çocukların hayatına mal olan başıboş köpek sorunu bile çözülemedi. Erdoğan bir kaç kez bu meseleyi Batı modeli ile çözeceğiz dedi ama yakın çevresinde köpekleri çocuklara tercih eden birileri vardı ve onları aşamadı.
O birileri, kedi ve köpekler için adliyeleri dolduruyor ama köpeklerin parçaladığı çocuklar için tek kelam etmiyorlardı.
Erken evlilik yaptıkları için mağdur edilen en az 8 bin ailenin sesi de duyulmadı.
Erkek eşine tecavüz etmekten hapse atılıyor, kadın çocuklarıyla kurdun kuşun insafına bırakılıyordu. Ama sorsanız, kadını koruyorlardı.
Öte yandan aynı yaşlardaki gençler nikahsız cinsel özgürlüğe sahipti ve kimse onlara karışmıyordu.
Ortaya çıkan tablo şuydu, muhafazakar kesimin çocukları nikahlı olarak aile kurunca cezalandırılıyordu ama nikahsız birliktelikler özgürlük olarak görülüyordu.
Son yıllarda başta savunma sanayisi olmak üzere bir çok alanda milli hamleler yapılıyordu. Ancak tarımda, gıdada ve sağlıkta bütün politikalar küreselci sisteme entegre edilmişti.
Devasa hastaneler inşa ediliyor ama insanlar hastanelere düşmesin diye önleyici koruyucu sağlık sistemi ihmal ediliyordu.
Hastanın müşteri olarak görüldüğü küreselci sağlık politikaları, sistemin içinden gelen Sağlık Bakanı ile sorgulanmaz hale geldi.
Bu anlayış, 2020’de patlak veren pandemi ile zirveye çıktı. Türkiye küreselci sağlık sisteminin laboratuvar ülkesi oldu. Ekonomi çarkının durdurulmasının maliyeti büyük oldu. Bugün yaşanan ekonomik krizin temelinde işte o sağlık politikası vardı.
Kriz her zaman olduğu gibi yine en dezavantajlı kesimleri vurdu, bilhassa dar gelirli emekliler hayatını idame ettirmez hale geldi.
Ekonomiyi atanmamış İMF şefi gibi yöneten Mehmet Şimşek, emekliye yapılacak iyileştirmeye itiraz etti.
Şimşek ve ekibi, enflasyonu dizginlemek için devlette tasarrufu ve memleketin kaymağını yiyen kesimlerden vergi almayı akıl etmiyor, küçük ve orta ölçekli işletmekerin vergileri ise kimsenin umurunda değildi. Üstüne yapılan kontrolsüz gıda zamlarına göz yumması ise AK Parti'nin gerçekten yüksek oy oranı aldığı "kenar mahalle"tabiri ile anılan gariban vatandaş için bardağı taşırmıştı.
Ve Gazze…
Erdoğan etkileyici hitabetiyle mazlum coğrafyanın tek lideri olmuştu.
Ancak İsrail’in Gazze’de yaptığı katliama retorik olarak karşı koymak yetmiyordu. Zalimi durdurmak için somut adımlar gerekiyordu. Hiç değilse İsrail’e ticari ambargo konulabilirdi ama yapılmadı.