Aralarında Greta Thunberg'in bulunduğu 12 insan hakları savunucusu Gazze'ye insani yardım taşımak için Madleen gemisine binip, zulme meydan okudu.
Ölümle burun buruna gelmesine rağmen Greta Thunberg adında bir kızımız, tek başına zalimin önüne dikilip, hakikati haykırdı.
Peki biz ne yaptık?
Ne mi yaptık?
Cola döktük.
Masa örtüsüne “kefen” deyip kameraya baktık.
Sosyal medyada beddua savurduk, retweet ettik, like bastık.
İnançla dolup taştığını söyleyen nice yürek, hakkı haykırmak yerine tribüne oynadı.
Bu topraklarda bir yanımız hep mazlum, diğer yanımız makyajlı mağdur.
Yanı başımızda yol arkadaşımız haksızlığa uğradığında susuyoruz, zalimin yanında saf tutuyoruz.
Zalimle bir olup arkadaşımızı suçluyoruz: “Ne yaptı da başına bu geldi?”
Adalet, menfaatimize çarptığında sessizce rafa kalkıyor.
Cesaret, sadece mikrofon bize uzatıldığında hatırladığımız bir kelimeye dönüşüyor.
Bir zulme sessiz kalırken, başka bir zulmün mağduru için nutuk atıyoruz.
Peki ya STK’lar?
Hak, adalet, özgürlük, emek diyen o sivil toplum kuruluşları…
Boş sloganlarla yürüyüş yapıyor, ellerinden gelen tek şey afiş taşımak, sosyal medya paylaşımı yapmak.
Hadi gerçekten cesursanız, İsrail Büyükelçiliği’ni nöbetleşe abluka altına alın.
Ama ne zaman haksızlık kendi içlerinden birine dokunsa, derin bir sessizliğe gömülüyorlar.
İktidarın gölgesinde büyüyen, tabelası büyük ama cesareti küçük yapılar…
O koltuklardan kalkmamak için suskunluklarını ideolojik gerekçelerle makulleştiriyorlar.
“Kurumsal refleks” dedikleri şey, çoğu zaman çıkar kalkanına dönüşüyor.
Ama dürüst olalım:
Cesaret kantarında Greta’nın saçının bir teli kadar bile olamıyoruz.
Çünkü gerçekten bedel ödemeye hazır değiliz.
Görmezden geliyoruz, susuyoruz.
Bazen de sırf alkış almak için sahte kahramanlıklar sergiliyoruz.
Kendi mahallemizde yanlış yapıldığında gözlerimizi kapatıyoruz.
“Onlar da şöyleydi” diyerek vicdanımızı susturuyoruz.
Biliyorum, acı.
Ama artık yüzleşmeliyiz.
Bu suskunluk bizi yutuyor.
Ve hakikat, korkakların alkışlarıyla değil;
Bedel ödemeyi göze alanların ayakta durmasıyla yerini bulacak.
Sorun artık sadece ne yaptığımız değil, yapmadıklarımız.
Çünkü bazen susmak, zulme ortak olmaktır.
Ve bugünlerde en çok duyulan ses, sessizliğimiz.
Peki şimdi ne yapmalı?
Korkuyu değil, vicdanı rehber edinmeliyiz.
Sözümüzü sadece düşmana değil, dostun yanlışına da söyleyebilmeliyiz.
Gerçek cesaret, yalnız kalma pahasına da olsa doğrunun yanında durabilmektir.
Bir kıvılcım yeter.
Bir kişi yeter.
Bir adım, bin adımı ardından sürükleyebilir.
Yeter ki susma.
Yeter ki içindeki o hakikat sesini susturma.
Çünkü hak yerini, ancak ve ancak
doğru zamanda konuşanlar,
doğru yerde duranlar
ve bedel ödemeyi göze alanlar sayesinde bulur.
Umudumuz hâlâ var.
Ama bu umut, sadece seyredenlerin değil,
ayağa kalkanların umudu olacak.