Unutulan Coğrafyalar: Sudan’da Sessiz Bir Katliam
Dünya, bir kez daha sessiz.
Gazze’deki çocukların çığlıkları henüz dinmemişken, bu kez Afrika’nın kalbinden, Sudan’ın Darfur bölgesinden insanlık dışı görüntüler geliyor. Faşir şehri, iki yıldır Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından kuşatma altında. Açlık, susuzluk, tecavüzler, toplu infazlar… İnsanlık, bir kez daha utançla imtihan ediliyor.
Sudanlı aktivist Maha Bakhit, “Faşir’e iki yıldır hiç yemek girmedi, temiz su ve yardımlar HDK tarafından engellendi.” diyor. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar; kuşatmanın içinde adeta bir toplu ölümün eşiğinde. Ancak dünya kör, dünya sağır. Medya ise “zalim bir sektör” olarak bu acıyı görmezden geliyor.
Bugün Sudan’da yaşananlar bir iç savaş değil, dış güçlerin desteklediği bir vekâlet savaşıdır. Hızlı Destek Kuvvetleri, Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere bazı dış aktörlerin desteğiyle Sudan ordusuna karşı savaşıyor. Yani mesele sadece bir iktidar mücadelesi değil; Afrika’nın bölünmesi, kaynaklarının paylaşılması, Müslüman coğrafyaların zayıflatılması projesinin yeni bir halkasıdır.
“Faşir düşerse, Darfur düşer”
Siyaset bilimci Dr. Serhat Orakçı, Faşir’de yaşananları “soykırım boyutuna ulaşabilecek katliamlar” olarak tanımlıyor.
SETA araştırmacısı Dr. Tunç Demirtaş ise uyarıyor: “Faşir düşerse, Darfur tamamen HDK’nin eline geçer ve savaşın stratejik ekseni kayar.”
Yani bu sadece bir şehir meselesi değil; Sudan’ın fiilen bölünmesi anlamına geliyor.
Bugün Faşir’de olanlar, dün Bosna’da, Ruanda’da, Srebrenitsa’da yaşananların bir tekrarına dönüşüyor. Kadınlara tecavüz ediliyor, siviller infaz ediliyor, köyler yakılıyor. Ve tıpkı o günlerde olduğu gibi Birleşmiş Milletler rapor yayımlıyor ama harekete geçmiyor.
BM İnsan Hakları Ofisi, “vahşet raporları alıyoruz” diyor. Evet, rapor alıyorlar.
Ama hiçbir şey yapmıyorlar.
Müslüman Coğrafyaların Ortak Kaderi
Bugün Sudan’da olan, dün Gazze’de oldu. Dün Gazze’de olan, Doğu Türkistan’da hâlâ oluyor.
Yani acının coğrafyası değişiyor, ama öldürülenin kimliği hep aynı: Mazlumlar ve Müslümanlar.
Gazze’de bombalarla, Doğu Türkistan’da baskılarla, Sudan’da açlık ve tecavüzle…
Ve dünya, bu tabloya alışmış durumda.
Kimin ölüp kimin yaşayacağı, kimin haklı kimin suçlu sayılacağı artık vicdanla değil, çıkarla belirleniyor.
Sudan’ın Faşir kentinden gelen görüntüler “insanın kaldırabileceği görüntüler değil” diyor Maha Bakhit.
Ama dünya bu görüntüleri izliyor, izlerken çayını yudumluyor, haber bülteninde geçerken kanal değiştiriyor.
Çünkü acının rengi, siyah tenli olduğu sürece önemsenmiyor.
Sessizliğin Suçu
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, “Vatandaşlarımızı daha fazla yıkımdan korumak için geri çekildik” diyor. Ama o da biliyor ki, çekilmek sadece insanları kurtarmıyor; aksine yeni katliamların önünü açıyor.
Uluslararası toplum ise yine “endişe duyuyor.”
Oysa endişe duymak değil, insanlığın yanında durmak gerekiyor.
Bugün Sudan’da öldürülen her çocuk, Gazze’deki bir kardeşin yankısıdır.
Bugün Darfur’da tecavüze uğrayan her kadın, Doğu Türkistan’daki bir annenin çığlığıdır.
Ama biz susuyoruz.
Susarak ortak oluyoruz.
Ve o suskunluk, zalimin en büyük gücü oluyor.
Sudan’daki dram, sadece bir ülkenin değil, insanlığın sınavıdır.
Gazze, Doğu Türkistan, Yemen, Arakan… Hepsinde aynı fotoğraf:
Bir yanda mazlum Müslüman halklar, diğer yanda çıkar için sessiz kalan bir dünya.
Sudan yanıyor, dünya izliyor.
Ve bu sessizlik, tarihin en ağır utancı olarak yazılacak.





